10 Mart 2011 Perşembe

Derisi Kalın Olanlara


Ne biçim insanlarsınız siz?

Hayal kırıklıkları nasıl oluyor da beni yıprattığı kadar yıpratmıyor sizi? Kırılmıyor mu hiç hayalleriniz? Hayalleriniz yok mu yoksa? Hesaplarınız mı var sizin bir tek? Çıkarlarınıza hizmet etmek için mi dönüyor hayatın dişlileri? Size faydası olmayan bir şeye de sevinebilir misiniz ?

Bir insanı sadece “iyi insan” olduğu için sever misiniz mesela? Saygı duyar mısınız, balçığın içinde, rezaletin içinde iyi ve temiz kalabilmeye çalışan bir kalbe? Kaybedeceğini bile bile hatasını, eksiğini kendi diliyle, herkesten önce söyleyenlere, yaptıklarının sorumluluğunu alıp sonucuna katlanabilenlere enayi gözüyle bakanlardan mısınız?

Ağzınızdan çıkanı kulağınız duyuyor mu sizin? Sözlerinizi sadece karşınızdakinin canını acıtmak için mi kullanıyorsunuz? Kaç boğum sizin boğazınız? Yutkunuyor musunuz ağzınızı açmadan evvel? Kendinizde gördüğünüz eksiklerle, yanlışlarla yüzleşemediğiniz için başkasına yıkıveriyor musunuz suçu; o insanın emeğini, özenini, özverisini elinizin tersiyle iterek? Kötü haber; insan kendinde en çok ne eksikse, karşısındakinde onu eleştirirmiş..

Siz de dehşete düşmeyenlerden misiniz? Hiç bir şeye şaşırmayanlardan.. Yaralanmayanlardan.. Omuz silkebilenlerden.. Kötülüğü hesaplayabilenlerden..

Nasıl bu kadar duyarsız oldunuz hepiniz? Mesela en son ne zaman hiç tanımadığınız birinin derdine üzüldünüz? Gazetelerde, televizyonlarda dünyanın en büyük felaketlerine şahitlik ediyoruz; nasıl oluyor da unutabiliyorsunuz kanal değiştirdiğiniz, sayfa çevirdiğiniz anda? Dünyanın bir ucundalar, ülkenin hiç görmediğiniz bir şehrindeler, sizden farklı bir muhitte oturuyorlar diye nasıl yok sayabiliyorsunuz? Hayatın ta kendisi bu, farkında mısınız?

Bırakın dünyanın öbür ucundakileri.. Yanıbaşınızdaki insanlar, her sabah selamlaştığınız, her gün konuştuğunuz insanlar var; yürekleri acıyor, yaraları kanıyor; hiç mi fark etmiyorsunuz? En son ne zaman birisine, gerçekten nasıl olduğunu merak ederek “Nasılsın?” dediniz? Dinliyor musunuz, laf olsun diye sorduğunuz hal-hatırların yanıtlarını? Yoksa kendinizden bahsetmenin yeni bir fırsatına bir girizgah mı yapıyorsunuz? Muhteşem egonuzun önüne bir kırmızı halı mı seriyorsunuz?

Nasıl güvenmediğiniz insanlara güleryüz gösterecek kadar geniş olabiliyorsunuz? Arkanızdan iş çevirdiğini bildiğiniz insanları “siyaseten doğru” olmak adına hayatınızda nasıl tutuyorsunuz? Haklı olanı gün gibi gördüğünüz halde, size öylesi yarayacak diye, zalim olanın yanına sizi ışık hızıyla ulaştıran bu yol nasıl bu kadar kısa? iki nokta arasındaki en kısa yol doğru olabilir; ama sizin yol doğru değil, benden söylemesi...

Kötülüğe, kötü niyete, iki yüzlülüğe, çıkarcılığa, utanmazlığa karşı donatılarak mı gönderildiniz siz bu dünyaya?
Ben öyle değilim çünkü.
Benim derim sizin kadar kalın değil.
Nefesim kesiliyor çünkü haksızlığa uğradığım zaman. Nutkum tutuluyor; birisi gözümün içine baka baka yalan söylediği zaman. Yüzü kızarmayanların yerine yüzüm kızarıyor.

Canımı acıtıyorsunuz. Hayattan korkutuyorsunuz. Beni hayattan çok sizler hırpalıyorsunuz..

Not: Bu satırlar tek bir insana ithafen değil, hayatımdaki pek çok insandan; onların açtığı ve durmadan kanattığı yaralardan ilham alınarak yazılmıştır.

1 yorum:

  1. Bu yaziyi okurken aklima "the green mile" filminden bir sahne geldi. Yarim yamalak hatirliyorum. Buyuk dev adam idam edilirken. Korkuyorum patron. Iclerindeki kotulukleri ve nefreti goruyorum. Gibi birsey demisti. Patronsa bizi hissediyor musun. O zaman sadece bizi dusun. Demisti. "i am in heaven" tavsiye edilir. Ql

    YanıtlaSil