21 Mart 2016 Pazartesi

Mola yerinden notlar

*"A letter to yourself at the age of eight" adlı bir creative writing egzersizi olarak başlamıştı, derin bir hesaplaşma olarak bitti. Cesaretimi ve düşüncelerimi toparlayabilirsem bir mektup da 80 yaşındaki kendime yazacağım.
Önünde duran hayat mükemmel olmayacak. Çok güzel ve çok kötü günlerin olacak. En çok sevdiklerin canını en çok acıtacak. En büyük mutlulukların bedeli olarak en derin acıları hissedeceksin. That’s basically LIFE 101. Ama yine de her şeyin geçici olduğunu unutma. En iyi ve en kötü olan her şey geçiyor, ilk günkü şiddetinde kalmıyor. Kararlarını işte o şiddet günlerinde verme.

Hiçbir şey içinde kalmasın. Hep söyle. Anlat. Sor. Yüzleş. İtiraf et. Bazen karşındaki senle aynı cesarette olmayabilir, sezgilerinin sana apaçık söylediği gerçeği duyamayabilir, samimi yanıtı alamayabilirsin karşındakinden. Boşver. Kendi içinden çıkarmış olmak bile yeter. Kendi sesinden duymuş olmak. Elindeki tek kurşunu atmak ve silahın boş kalıp hafifleyince, mecburen yola devam etmek. Reddedilmekten falan korkma. O kadar mühim değil. What hurts most is the total agony of untold stories.

Ben yaklaşık 20 yıldır aynaya baktığımda gördüğüm görüntüyü beğenmiyorum. Lütfen kilo alma.
Daha doğrusu hayattaki bütün gereksiz yüklerinden kurtul. Canını yakan insanları, hele hele onların hayrına olan gerekçelerle sakın hayatında tutma. Sana ait olmayan sorumlulukları üstlenme.
İnsanların sana nasıl davranacağına onlar değil sen karar verirsin. Çünkü kimse sana senin izin vermediğin bir şeyi yapamaz unutma.
Kendi kendine sakın kötü davranmaya alışma. Acımasız olmaya alışma. Başkalarına gösterdiğin hoşgörünün sınırını kendine gösterdiğinle aynı hizaya koy. Hangisini diğerinin seviyesine çekeceğin vicdanına kalmış, kolay gelsin. Arada uçurum olunca ikisini kavuşturmaya çalışmak çok zor oluyor.

Kendini affetmeyi öğren. Ben bunu öğrenmeye çalışırken çok zorlandım, sonra bir gece yarısı derin düşüncelere dalmışken bir anda aydınlandım: Kendini affetmek, suçlayacak başka birini bulmak değil. Affet. Affet gitsin.

Kimsenin çöp kutusu olma. İnsanlar seni doldukça gelip içlerinde birikenleri boşalıp ferahlayacakları sonsuz, dipsiz bir kara delik olarak görmesinler.
Kimsenin prizi olma. İnsanlar yaşam enerjilerini senden almasınlar. Senle vakit geçirmenin güzel olması, keyifli olması, insanların senin enerjiin etrafında olmak istemesi başka; yanından ayrıldıklarında sende kolunu kaldıracak hal kalmaması başka.
Kimsenin seni garanti görmesine izin verme. Belki birkaç kişi. Ama onlara da açık çek ver. Seni garantiye almasına izin verdiğin insanları hayatta hiçbir koşulda yargılama, sorgulama. Böyle yaptıysa bir bildiği vardır de, geç. Bütün dünya karşısında dursa bile sen yanında ol. Hatta bütün dünya karşısındayken sen önünde siper ol.
Zaten lütfen kimseyi yargılama. Senin işin değil. Kimin haklı kimin haksız olduğuna karar vermek senin haddine değil. Kimsenin de seni yargılamasına izin verme, yargılamaya kalkanlara da prim verme. Sakın ama sakın adına 24 yıl sonra “herkes hapishanesi” diyeceğin bataklığın tutsağı olma.

Seni korkularının yönetmesine izin verme. Nefesini tut, yola devam et. Büyük ihtimalle kötü bir şey olmayacak.


Kim olduğunu hiç unutma. Hayatta içinde bulunabileceğin en kötü durum, hayatına bir an dışardan bakıp gördüğün tablodaki baş kahramanı beğenmemektir. Tablonun geri kalan her öğesini bir çırpıda değiştirebilirsin. Acılı, sancılı olabilir, zaman alabilir, yorabilir yıpratabilir ama yaparsın. Ama sen kendinden uzaklaşmışsan, kendi özüne dönmek sandığından uzun ve zor bir yolculuk. Ve inan en yıpratıcı olanı. Değiyor ama. Yaklaştığını hissettikçe çektiğin bütün acılara değiyor.

Yardım istemekten lütfen çekinme. Vermeden alamayacağın gibi almadan da veremezsin. Vermeyi, verici olmayı çok ulvi bir erdem gibi anlatacaklar sana, sakın inanma. Asıl cesaret alabilmekte. Almak içini açmak demek çünkü. İçindeki boşluğu, sendeki eksiği görmelerine izin vermek demek. Almak için elini uzatmak demek, elini uzatmak, elinin boş kalmasını göze almak demek.

Önündeki 24 yılda yaşayacağın üzüntüler ve hayal kırıklıklarının hepsini biliyorum. Oradaydım ben. Seni hangisinden korumak istiyorum? Hepsinden. Ve hiçbirinden.

Her şeye rağmen, it was worth the ride so far.