*"A letter to yourself at the age of
eight" adlı bir
creative writing egzersizi olarak başlamıştı, derin bir hesaplaşma olarak
bitti. Cesaretimi
ve düşüncelerimi toparlayabilirsem bir mektup da 80 yaşındaki kendime
yazacağım.
Önünde duran hayat mükemmel olmayacak. Çok
güzel ve çok kötü günlerin olacak. En çok sevdiklerin canını en çok acıtacak.
En büyük mutlulukların bedeli olarak en derin acıları hissedeceksin. That’s
basically LIFE 101. Ama yine de her şeyin geçici olduğunu unutma. En iyi ve en
kötü olan her şey geçiyor, ilk günkü şiddetinde kalmıyor. Kararlarını işte o
şiddet günlerinde verme.
Hiçbir şey içinde kalmasın. Hep söyle.
Anlat. Sor. Yüzleş. İtiraf et. Bazen karşındaki senle aynı cesarette
olmayabilir, sezgilerinin sana apaçık söylediği gerçeği duyamayabilir, samimi
yanıtı alamayabilirsin karşındakinden. Boşver. Kendi içinden çıkarmış olmak
bile yeter. Kendi sesinden duymuş olmak. Elindeki tek kurşunu atmak ve silahın
boş kalıp hafifleyince, mecburen yola devam etmek. Reddedilmekten falan korkma.
O kadar mühim değil. What hurts most is the total agony of untold stories.
Ben yaklaşık 20 yıldır aynaya baktığımda
gördüğüm görüntüyü beğenmiyorum. Lütfen kilo alma.
Daha doğrusu hayattaki bütün gereksiz
yüklerinden kurtul. Canını yakan insanları, hele hele onların hayrına olan
gerekçelerle sakın hayatında tutma. Sana ait olmayan sorumlulukları üstlenme.
İnsanların sana nasıl davranacağına onlar
değil sen karar verirsin. Çünkü kimse sana senin izin vermediğin bir şeyi
yapamaz unutma.
Kendi kendine sakın kötü davranmaya
alışma. Acımasız olmaya alışma. Başkalarına gösterdiğin hoşgörünün sınırını
kendine gösterdiğinle aynı hizaya koy. Hangisini diğerinin seviyesine çekeceğin
vicdanına kalmış, kolay gelsin. Arada uçurum olunca ikisini kavuşturmaya çalışmak
çok zor oluyor.
Kendini affetmeyi öğren. Ben bunu
öğrenmeye çalışırken çok zorlandım, sonra bir gece yarısı derin düşüncelere
dalmışken bir anda aydınlandım: Kendini affetmek, suçlayacak başka birini
bulmak değil. Affet. Affet gitsin.
Kimsenin çöp kutusu olma. İnsanlar
seni doldukça gelip içlerinde birikenleri boşalıp ferahlayacakları sonsuz,
dipsiz bir kara delik olarak görmesinler.
Kimsenin prizi olma. İnsanlar yaşam
enerjilerini senden almasınlar. Senle vakit geçirmenin güzel olması, keyifli
olması, insanların senin enerjiin etrafında olmak istemesi başka; yanından
ayrıldıklarında sende kolunu kaldıracak hal kalmaması başka.
Kimsenin seni garanti görmesine izin
verme. Belki birkaç kişi. Ama onlara da açık çek ver. Seni garantiye almasına
izin verdiğin insanları hayatta hiçbir koşulda yargılama, sorgulama. Böyle
yaptıysa bir bildiği vardır de, geç. Bütün dünya karşısında dursa bile sen
yanında ol. Hatta bütün dünya karşısındayken sen önünde siper ol.
Zaten lütfen kimseyi yargılama. Senin işin
değil. Kimin haklı kimin haksız olduğuna karar vermek senin haddine değil.
Kimsenin de seni yargılamasına izin verme, yargılamaya kalkanlara da prim
verme. Sakın ama sakın adına 24 yıl sonra “herkes hapishanesi” diyeceğin
bataklığın tutsağı olma.
Seni korkularının yönetmesine izin verme.
Nefesini tut, yola devam et. Büyük ihtimalle kötü bir şey olmayacak.
Kim olduğunu hiç unutma. Hayatta içinde
bulunabileceğin en kötü durum, hayatına bir an dışardan bakıp gördüğün
tablodaki baş kahramanı beğenmemektir. Tablonun geri kalan her öğesini bir
çırpıda değiştirebilirsin. Acılı, sancılı olabilir, zaman alabilir, yorabilir
yıpratabilir ama yaparsın. Ama sen kendinden uzaklaşmışsan, kendi özüne dönmek
sandığından uzun ve zor bir yolculuk. Ve inan en yıpratıcı olanı. Değiyor ama.
Yaklaştığını hissettikçe çektiğin bütün acılara değiyor.
Yardım istemekten lütfen çekinme. Vermeden
alamayacağın gibi almadan da veremezsin. Vermeyi, verici olmayı çok ulvi bir
erdem gibi anlatacaklar sana, sakın inanma. Asıl cesaret alabilmekte. Almak
içini açmak demek çünkü. İçindeki boşluğu, sendeki eksiği görmelerine izin
vermek demek. Almak için elini uzatmak demek, elini uzatmak, elinin boş
kalmasını göze almak demek.
Önündeki 24 yılda yaşayacağın üzüntüler ve
hayal kırıklıklarının hepsini biliyorum. Oradaydım ben. Seni hangisinden
korumak istiyorum? Hepsinden. Ve hiçbirinden.
Her şeye rağmen, it was worth the ride so
far.